Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"Her birinizin başarılı verimli bir zirve geçirmesini diliyorum. Özellikle yurt dışından program için şehrimize teşrif eden misafirlerimizin İstanbul’u görmelerini, kaldıkları süre içerisinde bu kadim şehri bu kadim şehri bütün yönleriyle yaşamalarını teneffüs etmelerini temenni ediyorum.
Birleşmiş Milletler'den sonra en büyük uluslararası organizasyon olan İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi 57 ülkenin dünya ticaretinden aldığı pay ise sadece yüzde 11 civarındadır. Nüfus bakımından yüzde 25'e tekabül eden küresel ekonominin yaklaşık yüzde 9'unu teşkil ediyoruz.
İslam alemi olarak aramızdaki ticaret, yatırım, finans ve işbirliği imkanlarını en üst düzeye çıkarmamız gerekiyor. 3 gün sürecek zirve boyunca birbirinden seçkin isimler pek çok önemli meseleyi değerlendirme imkanı bulacak. Küresel ekonominin kaotik atmosferinde İslami finansın sunduğu etik, adil ve sürdürülebilir yaklaşımlar çok detaylı bir şekilde mercek altına alınacaktır.
Stratejik İslami ekonomik planlamasından büyüme modellerine, teknoloji odaklı FinTech çözümlerinden helal yaklaşımlara, geniş bir yelpazede ortaya konulacak fikirler bizleri hedeflerimize bir adım daha yaklaştıracaktır.
Şunun bilinmesini özellikle isterim; Türkiye olarak tarih boyunca kültürler ve insanlar arası köprüler kurmuş bir coğrafyada yer almanın sorumluluğuyla hareket etmekteyiz. İstanbul'un küresel bir merkez haline gelmesi için attığımız adımlar, ülkemizin yanı sıra tüm İslami finans camiasına da yeni fırsatlar sunuyor.
İstanbul Finans Merkezi çatısı altında başlattığımız işbirlikleri, küresel ekonomiye entegrasyon kadar İslami değerlerimizi koruyan bir model inşa etme gayretimizin de en somut nişanesidir. Katılım finansın İstanbul merkezli olarak gelişip serpilmesine büyük önem veriyoruz.
Sahip olduğu eşsiz konum, birikim ve potansiyel bu noktada İstanbul'a ve İstanbul Finans Merkezi'ne çok ciddi avantajlar sağlıyor. İlgili kurumlarımızın ve yetkililerimizin de gayretleriyle bu avantajları kalıcı kazanımlara tahvil edebilmeyi ümit ediyorum.
Şurası bir gerçek ki her alanda alternatif paradigmalara duyulan ihtiyaç kendisini giderek daha fazla belli ediyor. Ekonomide bilhassa da finans alanında insan odaklı, adaletli, merhametli, sorumlu bir paradigmaya olan talep günden güne artıyor. Bir defa şu hakikati artık hepimiz görebiliyoruz; Cari küresel ekonomik sistem, sadece tüketimi ve kar maksimizasyonunu önceleyen sorunlu yapısıyla insani değerleri geri planda tutmakta, eşitsizlikleri beslemekte, üretimsiz bir büyümeyi özendirmektedir.
Mevcut sistem bu haliyle ekonomik kalkınmayı destekleyecek çözümler bulmak yerine tali önlemleriyle asıl problemlerin üzerini örtmektedir. Gelinen noktada mevcut sistemin bu haliyle devam edemeyeceği, süreci doğru okuyan birçok uzman ve düşünür tarafından da ifade ediliyor.
Bakınız, burada şu parantezi açmak durumundayım; Yarım asra yaklaşan siyasi hayatı boyunca milletin takdiriyle geldiği tüm görevlerde faize dayalı ekonomik sistemle kararlılıkla mücadele etmiş bir kardeşinizim. Eşitsizlikleri derinleştiren, gelir adaletini bozan, milyarlarca insanı bir avuç kapitalistin kölesi haline getiren çarpık sisteme daima itiraz ettim, yine itiraz ediyorum.
Her ne surette olursa olsun faizi ve faize dayalı bir ekonomik sistemi meşru göremeyeceğimizi sık sık ifade ettim. Bunun yanında faizin ekonomide, üretimde, ticarette ve sosyal hayatta yol açtığı sorunlara, sıkıntılara dikkat çektim. Rantiyenin sesi olan muhalefet, hemen her konuda olduğu gibi bunda da hep karşımıza dikildi.
Doğru olan politikalarda dahi bu ülkenin ve milletin hayrına olacak yerli ve milli bir duruş sergileyemediler. Kendilerine ezberletilen argümanların ötesine geçemediler. Daha doğrusu buna cesaret edemediler.
Oysa insanlığı faize mecbur ve mahkum bırakan küresel sisteme itiraz etmek, özellikle yerilecek bir davranış değil, takdir edilecek vakur bir tavırdır. Tayyip Erdoğan olarak şahsen faizsiz ekonomi özlemimi bundan sonra da gür bir seda ile dillendirmeye devam edeceğim.
Tıpkı dünya 5'ten büyüktür itirazımızda olduğu gibi, faize dayalı ekonomik nizamın değişmesi için de mücadeleden geri durmayacağız. Bunu yaparken sadece itirazla yetinmeyecek, alternatiflerini de üretecek, alternatif çözümlerin toplumda yaygınlaşması için de çaba harcayacağız.
Dünyada artan eşitsizlikler, finansal krizlerin sebep olduğu güven bunalımı ve iklim değişikliklerinin beraberinde getirdiği ciddi ekonomik riskler bizimle birlikte başkalarını da yeni modeller geliştirmeye teşvik ediyor. Tam da bu noktada İslami ekonomi ilkeleri, risk paylaşımını, adaleti ve toplumsal dayanışmayı merkeze alan özgün yapısıyla öne çıkıyor. Ancak halen hedeflediğimiz seviyelerin uzağında olduğumuzu da burada belirtmek mecburiyetindeyim.
Tüm teşviklerimize rağmen ülkemizde katılım bankacılığının yüzde 8,1 oranında kalmasını açıkçası biz yeterli bulmuyoruz. Türkiye Varlık Fonu tarafından gerçekleştirilen toplamda 1 milyar dolarlık sukuk ihracı kıymetli olsa da önümüzde hala ciddi bir mesafe var. Halkbank'ın katılım finans sektöründe hizmet verecek olmasını memnuniyetle karşılıyor, aldıkları bu stratejik karardan ötürü kendilerini tebrik ediyorum.
Alternatif modellerin yaygınlaşması, kökleşmesi ve serpilmesi noktasında hepimize görevler düşüyor. İslami ekonominin, faizsiz ekonominin de ötesine geçen boyutları, ilkeleri, umdeleri ve düzenlemeleri ihtiva ettiğinin unutulmaması mühimdir.
Londra'nın yanı sıra İstanbul'un ev sahipliğini yaptığı Elbaraka zirvelerinin bu bakımdan önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Elbaraka Zirvesi gibi platformlar İslam aleminin farklı coğrafyalarında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşları bir araya getirerek ortak vizyon ve stratejilerin şekillendirilmesine imkan sağlıyor. Zirvenin sonunda ortaya çıkacak somut tavsiye ve stratejilerin yalnızca bugünün değil, yarının da ihtiyaçlarına cevap verecek güçlü bir temelin atılmasına vesile olacağı kanaatindeyim.
Zirvenin düzenlenmesinde emeği geçen Elbaraka Forum başta olmak üzere Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisimize, Türkiye Varlık Fonu'na, İstanbul Finans Merkezi'ne, Halkbank'a, İslam İşbirliği Gençlik Forumu ile İbn Haldun Üniversitemize teşekkürlerimi iletiyorum.
Küresel ekonomide ticaret savaşlarının alevlendiği, jeopolitik risklerin ise hala yüksek seyrettiği zorlu bir dönemden geçiyoruz. Yüksek küresel borçluluk, yaşlanan nüfus, iklim değişikliği gibi yapısal sorunlar küresel büyüme üzerinde baskılar oluşturuyor.
Artan belirsizlikler sebebiyle özellikle bazı sektörlerde ciddi sıkıntılar baş göstermeye başladı. En büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği son iki yılda ortalama yüzde 0,8 büyüyebildi. Enflasyon meselesi birçok ülkenin başını ağrıtmaya devam ediyor.
Türkiye olarak ayrıca doğrudan ekonomik maliyeti 105 milyar doları bulan deprem felaketinin izlerini silmeye çalışıyoruz. Son 2 yılda bu amaçla kullandığımız kaynağın tutarı 75 milyar doları buldu. 201 bin konutun anahtarını teslim ettik.
Yıl sonuna kadar 252 bin konutun anahtarlarını depremzedelerimize teslim etmeyi planlıyoruz. Yani çok çeşitli cephelerde gerçekten yoğun bir mücadele içindeyiz. Ticaret savaşlarıyla dalga boyu giderek artan fırtınalı sularda 86 milyonun yolculuk ettiği Türkiye gemisini güvenle sahile çıkarmanın derdindeyiz. Tüm zorluklara rağmen hamdolsun iyi gidiyoruz. Az önce ifade ettiğim üzere deprem bölgesinde yaralar hızla sarılıyor.
Komşumuz Suriye 13,5 yıl süren kanlı çatışmaların ardından 8 Aralık devrimi ile birlikte yavaş yavaş istikrara kavuşuyor. Bölgedeki diğer ülkelerle temaslarımız ve işbirliklerimiz güçleniyor. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sona erdirilmesine yönelik görüşmelere 3 yıllık fasıladan sonra İstanbul'da tekrar ev sahipliği yapmaya hazırlanıyoruz. Vicdanlarımızı kanatan, barbarlıkların yaşandığı Gazze'de zulmün durması ve ateşkesin bir an önce tesisi için gayret gösteriyoruz.
İçeride terörsüz Türkiye hedefimize sağlam adımlarla ilerliyoruz. Her şeye karşı çıkan mutlu azınlık dışında siyaset kurumu ve toplumun kahir ekseriyeti terörsüz Türkiye sürecine destek veriyor. 40 yıl boyunca her biri canımızdan bir parça olan kayıplarımız haricinde ülkemizin 2 trilyon dolarına mal olan bir beladan kurtulmaya çok yakınız. İnşallah dikkatli, sabırlı, samimi, sağduyulu bir süreç yönetimiyle bu sefer menzile varacağımıza inanıyorum.
Ekonomi cephesinde iki yıldır dirayetle uyguladığımız makroekonomik istikrar ve reform programımızın olumlu neticelerini görmeye başladık. Temel önceliğimiz olan enflasyonda gözle görülür iyileşmeler kaydettik. Yıllık enflasyon 11 aydır kesintisiz düşüyor.
Nisan ayında son 40 ayın en düşük seviyesine geriledi. Hedefimiz net, enflasyonu kalıcı şekilde tek haneli seviyelere indireceğiz. Petrol fiyatlarındaki düşüş hem enflasyonu hem dış açığı aşağı çekiyor. Merkez Bankamızın brüt rezervleri 153 milyar doları aşmış durumda. İstihdam cephesinde de güçlü bir performans var. Mart ayında işsizlik oranı yüzde 7,9'a geriledi.
2005'ten bu yana en düşük seviyeyi gördük. Bununla birlikte emek yoğun sektörleri de yakından takip ediyoruz. Tekstil, hazır giyim, deri ve mobilya sektörlerinde çalışan, özellikle çalışan başına aylık 2.500 lira KOSGEB desteği vermeye başladık. Kamu maliyesinde disiplinimizi koruyoruz. Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede etkin adımlar atıyoruz."
Hibya Haber Ajansı
© Copyright 2025 Son Dakka Haber Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitemiz Hibya Haber Ajansı Abonesidir.